1 Mart 2009 Pazar

Tristan + Isolde

Tarihi boyunca sürekli işgaller ve iç çekişmelerle uğraşmak zorunda kalmış İngiltere, Romalıların hâkimiyeti sona erdikten sonra iç birliğini sağlayamamıştır. O dönemde Roma işgaline uğramamış İrlandalılar, İngiltere’ye saldırmaktadır. Bir saldırı sırasında anne ve babasını kaybeden Tristan, bir lord olan amcasına emanet edilir. Amcası tarafından bir savaşçı olarak yetiştirilen Tristan, İrlandalıların saldırılarına bir karşı saldırı ile cevap verir. Zehirli bir kılıç darbesiyle yaralanan Tristan o zamanki adet üzerine öldü sanılarak bir sandal ile denize salınır. Sandal İrlanda’da karaya vurur. İsolde tarafından bulunarak tedavi edilen Tristan tekrar ülkesine döner ancak aklı İsolde’de kalmıştır. Bir yarışma da büyük ödül olarak Isolde vaad edilince Tristan yarışmaya katılır ve yarışmayı kazanır. Ancak Isolde ile evlenmesi mümkün değildir.

Konusunu kısaca özetlediğim film, imkânsız bir aşk hikâyesini anlatıyor. Yazılı olarak ilk kez 1210 yılında derlenen Kelt kökenli İngiliz destanı senaryoya esin kaynağı olmuş. Hatta filmin afişinde “Romeo ve Juliet yokken biz vardık” gibi daha eski bir metin olduğuna vurgu yapılmış. Destan Avrupa halkları tarafından çok sevilmiş, benimsenmiş ve diğer kültürlere de kahramanlarının isimleri ve olayın hikâye edilişi değiştirilerek kendisine yer bulmuştur.
Filmin yönetmeni Kevin Reynolds, daha önce de “Monte Cristo Kontu” ve “Robin Hood: Hırsızlar Kralı” filmlerinde bu tarz tarihi konular işlemiş. Filmin başrollerini “Spiderman” serisinden tanıdığımız James Franco ve “Underworld” projelerinde yer almış Sophia Myles paylaşıyor. Lord rolünde ise İngiliz Aktör Rufus Sewell’i görüyoruz. Film İngiltere ve İrlanda’da olayların geçtiği atmosfere uygun mekânlarda çekilmiş. Kostüm ve oyunculuk ile hikâyenin filme aktarılmasını da gayet başarılı bulduğumu söyleyebilirim.

Gelelim işin yorum kısmına. Filmde âşık iki insanın çok sevmelerine rağmen birbirlerine kavuşamamaları işleniyor. Konu temel olarak geçmişte çok görülen kız alıp verme suretiyle kurulan akrabalık ile düşman toplumların arasındaki buzları eritme siyaseti üzerine kurulmuş. Tristan ve Isolde her kadar birbirlerini çok sevseler de bu sebepten evlenemiyorlar. Çünkü Isolde lider ile evlenmek zorundadır. Gizlice buluşmayı sürdüren sevgililerin bu durumu bir süre sonra Lord tarafından da öğrenilecektir. Bu açmaz içerisinde sevgililer ya birbirlerinden ya da toplumlarından vazgeçecekler. Tristan toplumunu seçerek bu aşk hikâyesinde o dönemde ki parçalanmış İngiltere’ye birlik mesajı vermektedir. Belki de aynı mesajı kendi toplumlarına verme ihtiyacı sebebiyle diğer milletler tarafından hikâye bu kadar tutuldu ve benimsendi. Öyle ya, insan sevdiğinden vazgeçebiliyorsa, uğruna vazgeçtiği şey daha yücedir.

Bir başka çıkarım da şu olabilir; “insan sevdiğini kim olursa olsun paylaşamaz.” Yani sevgi paylaşılmaz, bölünmez. Bir bütündür. Eğer bölünmüşse, parçalanmışsa, başka birileri ortak olmuşsa bu kabul edilebilir, tahammül edilebilir bir şey değildir. Bu duyguyu kontrol edebilmekte mümkün değildir. Tristan ve Isolde’de bu halet-i ruhiye içerisindeler. Ama bir araya gelebilme imkânları da söz konusu değil. İçinde bulundukları zor durum oyuncular tarafından çok güzel canlandırılmış. Bilhassa Tristan’ı oynayan James Franco’yu çok başarılı buldum. Tristan karakterinin her halini başarıyla canlandırmış.

Güzel bir filmdi vesselam…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder