24 Ocak 2010 Pazar

Final Destination 4 - Son Durak 4

Araba yarışı izlemeye giden 4 gençten birisi yarış sırasında korkunç bir kaza olacağını hayalen görür. Arkadaşlarını dışarı çıkmaları için ikna etmeye çalışırken, sebep oldukları kargaşa nedeniyle peşlerinden giden 7 kişi daha olay yerinden uzaklaşarak ölmekten kurtulurlar.

Olayların etkisindeki gençlerden biri kazadan kurtulan diğer insanları kurtarabilmek için hayalinde canlanan olayların peşine düşer. Kendi hayatını ve arkadaşlarının hayatını kurtarabilmenin tek yolunun “ölümün sırasını ve planını” yenmek olduğunu fark etmiştir.

Konusunu yukarıda kısaca özetlediğim filmimiz serinin diğer üç filmi ile aynı hikaye kurgusuna sahip. Hatta o kadar ki, baştan sona tüm seri için bir şablon yaratılmış, içerik için bir format belirlenmiş ve geri kalan oyuncular, değişik ölüm tarzları ile doldurulmuş. Aynı konuyu belli bir gişe getirisi yakaladıkları müddetçe oyuncuları ve olayları değiştirerek 4,5,6 şeklinde devam ettirebilirler. Konu mu? Ne gerek var format belli zaten. Yaratıcılık mı? O haklarını zaten ilk filmde kullanmışlardı. Oyunculuk mu? Onlar sadece nasıl ölecekleri belli olmayan amatörler. Filmle ilgili başka bir beklenti içine girmeyin. Düşünün, serinin tümünde ölümü canlandıran kişi (zenci) bile aynı yani. Filmi izlerken diyorsunuz ki, şimdi bir zenci çıkacak ve bu olayı başlarından nasıl savacakları ile ilgili bir iki kelam edecek. Yanlış anlamayın, senaryoyu ben yazmadım ama şablonu çözdüm. :)

İlginç ve cezbedici olan, görmek isteyebileceğiniz tek şey ölüm sahneleri. Bu filmde tam 11 kişi ölüyor, yarış pistinde ölenleri saymazsak. 11 farklı ölüm de bizim karikatür tiplemelerimizden Zihni Sinir vardır, bilirsiniz. Onun enteresan makinalarındaki gibi basit bir şeyi yaptırmak için birbirini tetikleyen hadiseler şeklinde gerçekleşiyor. Yaratıcılık, düşünce, fikir sadece bu sahnelerde görülebiliyor. Birinin silsile şeklinde gerçekleşen olaylar sonucu ölümünü izlemek ne kadar enteresan olabilir ki?

Aynı senaryo serinin birinci filminde bir uçak kazasında, ikinci filmde bir otoyol kazasında, üçünde filmde ise bir lunaparkta korku treni kazasında çalıştırılmıştı. Aslında büyük kolaylık, düğmeye basıyorsun, kişileri belirliyorsun, nasıl bir kaza geçireceklerini tasarlıyorsun, arada bir de zenci çıkıyor, herkes ölüyor ve film bitiyor. Amerikalılar bu işi resmen otomasyona bağlamışlar. Belirli bir gişe hasılatı da zaten garanti görünüyor. Ah pardon, 3D olayını unutuyorduk. Kötü filmlerin gişe hasılatını artırmanın en kolay yolu filmi 3 boyutlu olarak dağıtmaktır. Ben filmi 3 boyutlu izlemedim ama eminim bu konuda belli bir görsellik söz konusudur. Çünkü bu sahneler üçüncü boyut için ilave edilmiş diyebileceğiniz kamera açıları gerçekten mevcut. Ama ben iyi işlenmiş bir hikayeyi, böyle kendini tekrar eden bir görselliğe tercih ederim.

İşte filmimiz bu...


7 Mart 2009 Cumartesi

Ostrov / İnancın sorgulandığı "Ada"


2006 yılında Rus yönetmen “Pavel Lungin” tarafından çekilmiş, Sundance Film Festivalinde “Büyük Jüri Ödülü” ve Rus sinemasının ana milli ödüllerinin dağıtıldığı “Nika Film Festivali”nde en iyi film de dahil tüm ödülleri silip süpürmüş bir filmle karşı karşıyayız. Aslında 26. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde de gösterime girmiş ama nedense fazla dikkat çekmemiş. Sinema tekniği açısından bizim “Nuri Bilge Ceylan” filmlerine benzeyen bir dram filmi. Nuri Bilge Ceylan filmlerini bilirsiniz. Her bir sahne fotoğraf karesini andıran bir görüntü yönetmenliği, sizi adeta yakından tanıdığınız birinin hikayesini anlatan bir hikaye akışı ve sahnenin içinden fırlayan bir gerçeklik duygusuyla kuşatılmışlık hissi ve oyuncuların abartıdan uzak doğal halleri. Filmin daha en başında bu tablo içinde sanki bir Rus romanı okuyormuş hissine kapıldım.

İkinci Dünya Savaşı sırasında esir düştüğü Almanlar tarafından kendi komutanını öldürmeye zorlanan ve bu vicdan azabı içerisinde sığındığı manastırda kendisini Tanrıya affettirmeye çalışan bir keşişin hikayesi anlatılıyor. Aradan geçen yıllar ruhunda açılan yarayı tedavi etmek bir yana günbegün daha da derinleştirmektedir. Sürekli yaptığı günahları bağışlaması için Tanrıya yalvarmaktadır ve bu ruh hali içinde etrafındaki diğer rahiplerle irtibatını kesmiş ve kendince bir azizlik (bizdeki dervişlik) yolu tutturmuştur. Günahlarından duyduğu pişmanlık ve Tanrıya samimi yönelişi de kendisinin farkında olmadığı bir mertebeye taşımıştır. Onun bu hali diğer papazların ve insanlarında dikkatini çekmiş, ünü dertlerine derman arayan insanlar arasında hızla yayılmıştır.

Kendisine gelen insanlara kendi yöntemleriyle yardımcı olurken tedavilerinin sonucunda insanların Tanrıya yönelmesinin dışında bir ücret istememektedir. Diğer papazlarla alay etmekte, kendilerine verdikleri ruhani payelerin gerçek bir imandan kaynaklanmadığını, inançlarının tam ve kamil olmadığını yarı deli yarı akıllı işi planlarla onlara anlatmaktadır.

Aslında film her ne kadar Hristiyan-Ortodoks unsurlar barındırsa da bir inanç ve iman muhasebesi unsurlarını barındırıyor. Dini inançların şekil ve görüntü olarak şartlarının yerine getirilmesine rağmen asıl olanın yüreklerin içinde saklı olan samimiyet ve Tanrıya bağlılık olduğu vurgulanıyor. Filmi izlerken İslam kültüründe de bulunan tasavvuf ekollerine, tarikatlara bağlı bir dervişin nefsiyle ve şeytanla mücadelesi, samimiyetinin ve inancının çeşitli testlerden geçiriliyor muşçasına mücadelesinin anlatıldığı benzerlikler dikkatimi çekti.

Filmin çekildiği ortam, insanın kendisini meşgul edecek çok az şey bulabileceği, tabiatla, soğukla karşı karşıya kalabileceği bir ortam oluşturulmuş. Bu da filmdeki tüm dikkatin oyunculara ve filmin mesajına teksif edilmesine yardım etmiş.

Ben filmi çok başarılı buldum. Amerikan sinemasının “bu işi biz biliriz, biz yaparız” gibi ben merkezli filmlerinden sıkılanlar için iyi bir alternatif olabileceğini düşünüyorum. Tavsiye ederim, bulabilirseniz izleyiniz.

5 Mart 2009 Perşembe

Yeşilçam Ödülleri 2009

Belli bir sinema geçmişi olan hemen her ülkenin, bir ‘yıl dökümü’ yapması âdettendir. Bunun en çok bilineni Amerika’daki Oscar ödülleri. İngiltere’de BAFTA, Fransa’da Cesar, İspanya’da Goya hatta Japonya’da Kinema Junpo bu minvalde verilen ödüller. Bu sayede ülke sinemasının ‘yıl sonu değerlendirmesi’, sektörün kendisiyle yüzleşmesi belli ölçüde de olsa sağlanmış olur.

İyi filmlerin hakkı teslim edilir, yapımcılar cesaretlendirilir, oyuncular onurlandırılır, nihayet sinema emekçileri daha güzele doğru teşvik edilir. Neredeyse bir asra yaklaşan tarihine rağmen Türk sinemasının bu çerçevede bir ödül müessesesine kavuşması ancak geçtiğimiz yıl gerçekleşti. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği ve Turkcell’in ana sponsorluğunda Beyoğlu Belediyesi ile Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı’nın (TÜRSAK) ortaklaşa düzenlediği Yeşilçam Ödülleri’nin ikincisi, önceki akşam Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda sahiplerini buldu.

Sinema dünyasından dünü, bugünü ve yarınını temsil eden çok sayıda ismin yanı sıra Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, İstanbul Valisi Muammer Güler, Turkcell CEO’su Süreyya Ciliv de törene katılan davetlilerdendi. İlk etapta sektör içinden 600 kişinin katıldığı bir değerlendirmeyle 2008′de gösterime girmiş filmler arasından adaylar belirlendi. Sonra iş, sanat, kültür ve medya dünyasından bin 500 isim tarafından ikinci eleme yapıldı.

Festivallerdeki dar kapsamlı jürilerin ‘eğilim’inden bağımsız olarak Türkiye’nin en geniş katılımlı değerlendirmesiyle belirlenen ödüllerde ‘ortak akıl’ öne çıktı. 11 dalda verilen ödüllerden sekizine aday olan ‘Üç Maymun’ en iyi film, yönetmen ve senaryo dâhil, altı ödül alarak geceye damgasını vurdu. Sekiz adaylığı olan bir başka film ‘Sonbahar’ ise iki ödülde kaldı. ‘Issız Adam’ iki, ‘O… Çocukları’ da bir dalda ödüle layık görüldü. Dokuz dalda aday olarak herkesi şaşırtan ‘Devrim Arabaları’ ise geceden ödülsüz ayrıldı. Beş dalda aday olan A.R.O.G ve dört adaylıkla Gitmek, Devrim Arabaları’yla aynı safta yer alan filmlerdi. SMS oylarının da etkili olduğu Turkcell İlk Film Ödülü’nü Sonbahar filmiyle Özcan Alper kazandı.

Yeşilçam Ödülleri

En İyi Film: Üç Maymun (Zeynep Özbatur)

En İyi Yönetmen: Nuri Bilge Ceylan (Üç Maymun)

En İyi Kadın Oyuncu: Hatice Aslan (Üç Maymun)

En İyi Erkek Oyuncu: Onur Saylak (Sonbahar)

En İyi Senaryo: Nuri Bilge Ceylan, Ebru Ceylan, Ercan Kesal (Üç Maymun)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Yıldız Kültür (Issız Adam)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Altan Erkekli (O… Çocukları)

En İyi Müzik: Aria/Cenk Erdoğan, Cengiz Onural, Bora Ebeoğlu (Issız Adam)

En İyi Görüntü Yönetmeni: Gökhan Tiryaki (Üç Maymun)

Digitürk Genç Yetenek Ödülü: Ahmet Rıfat Şungar (Üç Maymun)

Turkcell İlk Film Ödülü: Sonbahar

Kaynak: Zaman Gazetesi